1. Haberler
  2. GENEL
  3. İşyerinde sessiz çığlıklar duyuluyor mu?

İşyerinde sessiz çığlıklar duyuluyor mu?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kimse Gitmiyor Ama Kimse Gerçekten Kalmıyor mu? Görünürde kalan ama gönülden kopan çalışanların hikâyesi. Sessiz istifanın ardındaki yorgunluk, tükenmişlik ve aidiyet arayışı. Bu görünmeyen istifa biçimi iş yerlerini nasıl etkiliyor? Liderler bu sessizliği nasıl fark etmeli, nasıl okumalı?

Sessiz istifa dalgasının ardındaki psikolojik süreçleri, ekonomik güvensizlikle olan bağlarını ve yeni nesil iş-yaşam dengesine dair çözüm yollarını Davranış Bilimleri Uzmanı ve Klinik Psikolojik Danışman Pınar Reyhan Özyiğit ile konuştuk.

Son dönemde iş dünyasında sessiz ama güçlü bir dalga yükseliyor: Kimse masayı terk etmiyor, kapıyı çarpmıyor ya da veda e-postası atmıyor. Ama herkes bir şekilde gidiyor. Üstelik kalıyor gibi yaparak.

Çalışanlar artık fazlasını yapmıyor, toplantılarda sessiz kalıyor, yeni fikirlere dahil olmuyor, mesai dışında erişilemiyor. İşini yapıyor ama yalnızca görev tanımı kadar. Bu davranış biçimine “sessiz istifa” deniyor.

Peki, neden bu kadar çok insan artık iş yerinde yalnızca fiziksel olarak bulunuyor ama ruhen çoktan uzaklaşmış durumda? Bu yalnızca kişisel motivasyon eksikliğiyle açıklanabilir mi? Elbette hayır. Çünkü bu yeni davranış biçiminin kökleri, bireysel tercihlerden çok daha derinlerde: politik güvensizlik, ekonomik dalgalanmalar, sosyolojik dönüşümler ve değişen değer sistemlerinde saklı.

Pandemiyle birlikte altüst olan iş yaşamı, esnek çalışma modelleri ve yükselen yaşam maliyetleri bu süreci hızlandırdı. Çalışanlar, verdikleri emeğin karşılığını artık ne maaşta ne de takdirde bulabiliyor. Hayatta kalmak için çalışmaya devam ediyorlar ama artık kendilerini adamak istemiyorlar. Bu da kurum içinde görünmez bir geri çekilme yaratıyor.

Modern toplumda iş bir aidiyet mi, yoksa yalnızca bir zorunluluk mu? Özellikle genç kuşaklar için cevap giderek netleşiyor: İş, kimliğin değil, geçimin bir parçası. Kişisel anlam ve tatmin artık sosyal mecralarda, yaratıcı projelerde ve yaşamın başka alanlarında aranıyor.

Sessiz istifa tam olarak nedir? Neden bu kadar yaygınlaştı?

Sessiz istifa, çalışanların görev tanımı dışında ekstra bir çaba göstermemeyi tercih ettiği bir tutum. Kimse açık açık “istifa ettim” demiyor ama işe olan bağlılık, aidiyet ve gönüllü katkı tamamen ortadan kalkıyor. Bu davranış biçimi özellikle pandemi sonrasında görünür hale geldi çünkü insanlar artık sadece çalışmıyor; yaptığı işin anlamını, katkısını ve karşılığını sorguluyor.

Bu davranışın arkasında hangi psikolojik nedenler yatıyor?

Tükenmişlik, hayal kırıklığı, değersizlik hissi ve kurumsal güvensizlik… İnsanlar duygusal olarak desteklenmediklerinde kendilerini otomatik olarak geri çekiyorlar. Bu, dıştan görünmeyen ama içten içe yayılan bir sessizlik hali. Aslında bu bir pasif direniş. “Ben buradayım ama kendimi artık feda etmeyeceğim” deme şekli.

Harvard Business Review’da yayımlanan bir araştırmaya göre, liderlerinden yeterince destek görmeyen çalışanların %59’u sadece minimum seviyede çalıştıklarını belirtiyor. Bu kişilerin %44’ü ise aktif olarak daha iyi bir iş arayışına girdiklerini söylüyor (Harter & Adkins, 2022).

Sessiz istifa sadece bireysel bir tercih mi, yoksa toplumsal ve ekonomik faktörlerle bağlantılı mı?

Kesinlikle sistemsel. Ekonomik güvensizlik, artan yaşam maliyetleri, belirsiz politik iklimler çalışanların iş yerinden beklentilerini kökten değiştirdi. Artık sadece işini yapmak yetmiyor; insanlar emeklerinin karşılığını maddi ve duygusal olarak görmek istiyor. Karşılık göremeyince de sessizleşiyorlar.

Bu davranışı gösteren çalışanlar aslında depresyonda mı?

Bazı durumlarda evet. Tükenmişlik sendromu, kronik stres ve iş yerinde yaşanan değersizlik hissi depresyon belirtilerini tetikleyebilir. American Psychological Association’ın raporuna göre, tükenmişlik yaşayan bireylerin %70’i işte minimum eforla devam etmeyi tercih ediyor. Bu, bir hayatta kalma mekanizması.

Bu durum iş yerlerinde nasıl fark edilir? Ne zaman alarm çanları çalmalı?

Performans düşer, yaratıcılık azalır, ekip içi etkileşim kopar. İnsanlar sadece görevini yapar ama hiçbir fazlası olmaz. Çalışan hâlâ ofistedir ama toplantılarda artık fikir vermez, gelişim talep etmez, sorumluluk almaz. Bu sessizlik çok kıymetlidir; çünkü bir sinyaldir.

Yeni kuşaklar bu konuda nasıl davranıyor? Onlar için iş ne anlama geliyor?

Yeni kuşaklar için iş, artık kimliğin merkezi değil. Onlar için anlamlı yaşamak, üretmek, kendini gerçekleştirmek çok daha önemli. İş sadece geçim kaynağı. Kimliklerini sosyal medyada, gönüllü projelerde ya da yaratıcı yan işlerde buluyorlar. Bu yüzden eski tip bağlılık, artık geçerli değil.

İşverenler bu süreci tersine çevirmek için ne yapabilir?

Öncelikle dinlemeyi öğrenmek, bu sürecin en temel adımı. Çünkü sessizleşen bir çalışan, genellikle gözden kaçırılır. Oysa sessizlik, çoğu zaman en güçlü mesajdır. Liderler, ses çıkarmayan çalışanlarının neden sessizleştiğini fark etmeyi öğrenmeli. Onları yalnızca performanslarıyla değil, duygusal sinyalleriyle de görebilmeliler.

Güvenli alan yaratmak artık bir ayrıcalık değil, bir zorunluluk. Çalışanlar fikirlerini sadece güvende hissettiklerinde paylaşır. Yargılanma korkusu olmadan konuşabilmek, sürdürülebilir bağlılığın temelidir. Psikolojik güven, bir kurum kültürünün olmazsa olmaz parçası hâline gelmeli.

Ayrıca, işin nerede ve nasıl yapıldığının esnetilmesi büyük fark yaratır. Esnek çalışma saatleri, hibrit modeller ve bireyin üretkenliğine göre şekillenen yöntemler, çalışanların kendilerini kontrol edebildikleri bir alan yaratır. Bu alan, motivasyonu yeniden kazandırabilir.

Değer göstermek ise yalnızca bir teşekkür ya da ödülle sınırlı olmamalı. İletişimde duyulan samimiyet, katkıların fark edilmesi ve emeğe duyulan saygı; çalışanın o iş yerine duyduğu aidiyeti besler. Takdir, bazen sadece “seni fark ettim” demek kadar basit olabilir.

Son olarak, gelişim imkânları sunmak, bireyin hem profesyonel hem kişisel olarak büyümesine destek olur. Eğitim, koçluk ve mentorluk gibi uygulamalar, çalışanın yalnızca iş gücü değil; bir birey olarak gelişmesine de alan açar. Bu da kurumla kurduğu ilişkiyi derinleştirir.

Peki ya bu süreci yaşayan bireyler? Onlar ne yapmalı?

İlk adım, duygularımızı inkâr etmemek. “Yorgunum” diyebilmek, “artık içimden gelmiyor” diyebilmek, bu sürecin başlangıç noktasıdır. Sessiz kalmak yerine, iç sesimizi duyabilmek ve kendimize dürüst olmak gerekir.

Tükenmişlik belirtilerini tanımak çok kritik. Konsantrasyon eksikliği, motivasyon kaybı, uyku düzensizlikleri ya da işten kopma hissi gibi işaretler, aslında zihnimizin yardım çağrılarıdır. Bu sinyalleri fark edip, destek alma sürecini başlatmak büyük bir adımdır.

Bu süreçte psikolojik destek almak ise hayati önem taşır. Bir uzmana konuşmak, yaşanılan duyguları dışa vurmak ve profesyonel bir bakışla yön bulmak, bireyin içsel dayanıklılığını artırır. İnsan yalnızca fiziksel olarak değil, duygusal olarak da iyileşmeyi hak eder.

Aynı zamanda hayatın anlamını yeniden kurmak gerekir. İş dışında tatmin sağlayan alanlar, sanat, doğa, gönüllülük, hareket, tüm bunlar içsel dengemizi destekler. Hayat sadece işten ibaret değildir; bunu hatırlamak iyileştiricidir.

Ve en önemlisi, kendimize nazik olmak. Motivasyon kaybı bir başarısızlık değil; bir iç alarmdır. Kendimizi yargılamak yerine, şefkatle dinlemeyi öğrenmeliyiz. Çünkü bazen yavaşlamak, durmak ya da geri çekilmek; aslında yeniden başlamak için gereklidir.

Sessiz istifa ile işten tamamen ayrılmak arasındaki fark nedir?

İşten ayrılmak bir sonlandırma kararıdır; kişi yeni bir umut, yeni bir yön seçer. Sessiz istifa ise kişinin umutlarını içeriye gömmesiyle ilgilidir. Kalır ama inancı kalmaz. Bu fark kurumlar için kritik çünkü görünürde hâlâ orada olan ama katkı sunmayan bir ekip, sürdürülebilir değildir.

Sessiz istifa sence geçici bir dalga mı, yoksa yeni normal mi?

Bu artık yeni normalin bir parçası. Çünkü iş gücü yapısı değişti, çalışan beklentileri dönüştü. Bu bir isyan değil, bir yeniden dengeleme hareketi. Kurumlar bu dönüşüme direnmek yerine, onu anlamaya ve onunla birlikte evrilmeye çalışmalı.

Tüm bu sessizlik aslında ne söylüyor bize?

Sessiz istifa bir kriz değil; bir mesaj. Bu mesajı duymayan kurumlar yalnızca çalışan kaybetmez, kültür de kaybeder. İnsanlar hâlâ aynı sandalyede oturuyor olabilir, ama artık orada değiller. Eğer bu mesaj doğru okunursa, hem kurumlar hem bireyler için yeni bir başlangıç olabilir. Aksi takdirde, sessizliği çok geç duyabiliriz. Yaşanan her şey işveren için kendini geliştirmek adına fırsattır aslında. Şirketler ve yöneticiler yaşanan her krizi fırsata ve gelişime çevirebilirler. En iyi liderler ‘ben bu durumdan ne ögrendim” diye düşünebilen ve sorumlu oldukları markaları ve ekiplerini iyileştirmek adına çalışan liderlerdir.

1
mutlu
Mutlu
0
kahkaha
Kahkaha
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
susuyorum
Susuyorum
0
_zg_n
Üzgün
0
a_l_yorum
Ağlıyorum
0
sinirli
Sinirli
0
alk_
Alkış
0
be_enmedim
Beğenmedim
İşyerinde sessiz çığlıklar duyuluyor mu?
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Business World Global ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin