Efe Gökçe / Business World Global Genel Yayın Yönetmeni
2024 yılı, Türkiye sanayisi için pek çok açıdan kritik ve dönüştürücü bir yıl olarak kayıtlara geçti. Küresel ekonomik belirsizliklerin ve finansal dalgalanmaların gölgesinde, ülkemizin üretim ve sanayi sektörü önemli sınavlarla karşı karşıya kaldı.
İstanbul Sanayi Odası’nın “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” ve “İkinci 500” araştırmaları, bu zorlu dönemin tüm detaylarını kapsamlı biçimde ortaya koyarak, sektörün mevcut durumunu ve karşılaştığı meydan okumaları kapsamlı verilerle gözler önüne seriyor.
Rapordan çıkan temel sonuçlar, sektörün üretimden net satışlarda üst üste üçüncü yıl reel olarak gerileme yaşadığını gösteriyor. Bu, sadece iç talepte yaşanan yavaşlama ile ihracat pazarlarındaki daralmadan değil, aynı zamanda artan maliyet baskıları, yüksek finansman giderleri ve Türk Lirası’nın reel anlamda değerlenmesinden kaynaklanan uluslararası rekabet gücündeki zayıflamadan da kaynaklanıyor. Kârlılık oranlarında yaşanan dramatik düşüşler ise, sektörün sürdürülebilir büyüme yolunda ne denli zorlu bir süreçten geçtiğini ortaya koyuyor.
Öte yandan, teknoloji ve AR-GE yatırımlarında kaydedilen artışlar, Türkiye sanayisinin geleceğe umutla baktığını gösteriyor. Bu alandaki gelişmeler, inovasyonun ve yüksek katma değerli üretimin önümüzdeki yıllarda daha da ön plana çıkacağının sinyallerini veriyor. Halka açık şirket sayısındaki artış ve yabancı sermayenin ilgisinin devam etmesi ise, Türkiye sanayisinin küresel finansal ve ekonomik entegrasyonunda önemli adımlar olduğunu gösteriyor.
Business World Global olarak, bu ayki sayımızda sanayi şirketlerinin İSO 500 ve İkinci 500 performanslarını sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu dosya konusu, sadece rakamların ve verilerin ötesinde, Türkiye sanayisinin güçlü ve sürdürülebilir bir gelecek için nasıl bir dönüşümden geçtiğini anlatan önemli bir yol haritası niteliğindedir.
Sektörün tüm paydaşları olarak, bu veriler ışığında, finansal risklerin etkin yönetimi, inovasyon kapasitesinin artırılması ve küresel rekabetçiliğin güçlendirilmesi gibi konulara daha fazla odaklanmamız gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında sanayinin temel dinamiklerden biri olmaya devam edeceği gerçeği, bu zorlu dönemde daha da belirginleşmiştir. Ülkemizin sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşması, ancak güçlü, yenilikçi ve finansal açıdan sağlam bir sanayi altyapısıyla mümkün olacaktır.
Bu süreçte, yeşil dönüşüm ve dijitalleşme alanında atılacak adımların da kritik rol oynayacağı görülmektedir. Karbon nötr hedeflerine uyum, enerji verimliliği yatırımları ve dijital üretim teknolojilerinin benimsenmesi, yalnızca çevresel sorumlulukların yerine getirilmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda küresel pazarlarda rekabet avantajı yaratacaktır. Özellikle Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat çerçevesindeki düzenlemeleri, Türk sanayisi için hem bir meydan okuma hem de bir fırsat alanı oluşturmaktadır.
Ayrıca, nitelikli insan kaynağının geliştirilmesi ve iş gücünün yeni teknolojilere uyum sağlayacak şekilde eğitilmesi de sanayinin geleceğinde belirleyici olacaktır. Üniversite-sanayi iş birliği projeleri, mesleki eğitim programları ve girişimcilik ekosisteminin güçlendirilmesi, sürdürülebilir bir büyümenin olmazsa olmazları arasında yer almaktadır. Sanayimizin, küresel trendleri yakalayarak rekabet gücünü artırması, ancak bu bütüncül yaklaşımların hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır.
Okuyucularımıza, sanayi sektörünün bugününü ve yarınını daha iyi anlayabilmeleri için bu raporu dikkatle incelemelerini öneriyor; ülkemizin ekonomik ve endüstriyel geleceği için ortak akıl ve iş birliğiyle atılacak adımların önemine vurgu yapmak istiyoruz.
Yeni sayımızda görüşmek üzere. Keyifli okumalar…
