Umut Çelik / Business World Global Yazı İşleri Müdürü
Geçtiğimiz günlerde Türk Telekom’un imtiyaz sözleşmesinin 2050 yılına kadar uzatılması haberi gündeme oturdu. Bu sadece teknik bir anlaşma değil, aslında ülkemizin dijital gelecek yolculuğunun kilometre taşlarından biri. Konuyu Türk Telekom CEO’su Ümit Önal’la konuşma fırsatım oldu. Sohbetimizde öyle cümleler kurdu ki, meselenin yalnızca rakamlardan ibaret olmadığını, çok daha büyük bir vizyon taşıdığını görmek mümkün oldu.
Önal, sözlerine gururla başladı: “Bugün, Türk Telekom ve ülkemiz için çok önemli bir gün. 2026’da sona erecek olan sabit hizmetler imtiyazımızın 2050’ye kadar uzatılmasının resmileştiği gün olarak tarihe geçiyoruz. Bu sürecin devletimizin, ülkemizin ve şirketimizin menfaatleri çerçevesinde sonuçlanmış olmasından büyük mutluluk duyuyoruz.” Onun bu heyecanlı yaklaşımı, imtiyazın uzatılmasını yalnızca kurumsal bir başarı olarak değil, milli bir kazanım olarak gördüğünü de açıkça gösteriyordu.
Tabii bu anlaşmanın finansal yönü de dikkat çekici. Önal, “Bu sözleşme ile Türkiye ekonomisine 20 milyar dolar tutarında doğrudan katkı sağlayacağız” derken, yalnızca bugünkü yatırımları değil, gelecek 25 yılı kapsayan büyük bir taahhütten bahsediyor. Ama hemen ardından ekliyor: “Asıl önemli olan, bu sözleşmenin sektörümüze, teknoloji tabanlı tüm endüstrilere ve ülkemizin dijital dönüşümüne etkisi olacak. O katkının ölçeği çok daha yüksek olacak.” Yani mesele sadece parayla ölçülebilecek bir katkı değil, Türkiye’nin dijital bağımsızlığına yapılan stratejik bir yatırım.
Bu noktada, Türk Telekom’un bugüne kadar attığı adımları da hatırlamak gerek. Şirketin fiber uzunluğu 506 bin kilometreyi aşmış durumda. Önal, bunu anlatırken gururla, “Yarım milyon kilometrelik fiber ağ, ülkemizin dijital geleceğinin en güçlü teminatıdır” ifadesini kullandı. Bu ağ, 33,8 milyon haneye erişim sağlıyor ve 11,5 milyon hanede 1 Gbps hız sunabiliyor. Ortalama bağlantı hızının 383 Mbps’e yükseldiğini söylediğinde ise, aslında uluslararası ölçekte ne kadar hızlı yol aldığımızı fark ettim.
“Bizim altyapımız, Türkiye’nin altyapısıdır” diye vurguladı Önal. Bu cümle, bir şirket sloganı gibi görünse de aslında çok daha derin bir anlam taşıyor. Türk Telekom, yıllardır yaptığı yatırımlarla Türkiye’nin dört bir yanını fiber ağlarla örüyor. Bunu sadece ticari bir iş değil, tarihsel bir sorumluluk olarak gördüklerini ifade ediyor. Öyle ki, yakın zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin fiberleşme sürecini de başlatmış olmaları, bu vizyonun sınırları aşan bir boyut kazandığını gösteriyor.
2030 hedeflerine geldiğimizde ise tablo daha da netleşiyor. Önal, “Yenilenen imtiyaz ile uzun vadede kesintisiz yatırım yapma fırsatına sahibiz. 2030’a kadar fiber erişimini 37 milyon haneye çıkaracağız, abone sayımızı 17 milyona yükselteceğiz, ortalama fiber bağlantı hızımızı yedi katına çıkaracağız” dedi. Bu hedefler kulağa iddialı geliyor ama bugüne kadar yapılan yatırımlar dikkate alındığında hiç de hayal değil.
Üstelik fiber sadece bugünün değil, yarının teknolojilerinin de anahtarı. Önal, “Fiber altyapı 5G için de büyük öneme sahip” diyerek, şimdiden 5G’ye geçiş için gerekli hazırlıkların yapıldığını hatırlatıyor. Türkiye genelinde LTE baz istasyonlarında %55 oranına ulaşıldığını, bunun da dünyada 2030 için hedeflenen seviyeyi bugünden geçtiğini belirtiyor. “5G’ye en hazır operatörüz” derken bunu somut verilerle destekliyor.
Ama asıl dikkat çekici olan, ufuk çizgisinin çok ötesine bakan vizyon. Önal, yapay zekâdan IoT’ye, sanal ağlardan kuantum iletişime, siber güvenlikten veri merkezlerine kadar geniş bir yelpazede çalışmalar yürüttüklerini anlatıyor. “Ülkemizin teknolojideki bayrak taşıyıcısı olma misyonumuzu daha büyük bir motivasyonla sürdüreceğiz” sözleri, Türk Telekom’un kendisini sadece Türkiye’nin değil, bölgesinin ve hatta dünyanın dijital geleceğinde bir aktör olarak konumlandırdığını ortaya koyuyor.
Avrupa karşılaştırmaları da bunun kanıtı niteliğinde. FTTH Council raporlarına göre Türkiye, 39 ülke arasında en çok haneye fiber ulaştıran üçüncü, en çok fiber aboneye sahip dördüncü ülke konumunda. Avrupa’nın en hızlı büyüyen beş pazarından biri olmak, aslında Türkiye’nin bu alanda öne çıktığının en somut göstergesi.
Burada bir parantez açmak gerek. Bu imtiyaz uzatması, yalnızca bir telekom şirketinin iş modeli açısından değil, ekonomi-politik düzlemde de kritik bir anlam taşıyor. Çünkü dijital altyapı, artık enerji kadar, ulaşım kadar stratejik bir alan. Veri, günümüzün petrolü olarak görülüyor ve kimin güçlü bir altyapısı varsa, o ülke geleceğin ekonomisinde söz sahibi oluyor. Dolayısıyla devletin, regülasyon kurumlarının ve Türk Telekom gibi öncü şirketlerin bu konuda aynı hedef etrafında birleşmesi, ekonomik olduğu kadar politik bir tercih.
Önal da bu noktaya vurgu yapıyor: “Bu süreçteki katkılarından dolayı başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, ilgili bakanlarımıza ve BTK’ya şükranlarımı sunuyorum.” Bu sözler, kararın sadece şirket içinde değil, devletin en üst kademelerinde de stratejik bir mutabakatla alındığını gösteriyor. Yani mesele, sadece bir telekom anlaşması değil; Türkiye’nin geleceğine dair bir vizyonun ortaklaşa sahiplenilmesi.
Kısacası, 2050’ye kadar uzatılan imtiyaz yalnızca bir şirket sözleşmesi değil, Türkiye’nin dijital bağımsızlığı için verilmiş bir taahhüt. Türk Telekom bu taahhüdü bir kez daha üstlenmiş durumda. Bu sorumluluğun büyüklüğünü Ümit Önal’ın cümlelerinden, gözlerindeki heyecandan anlamak mümkün. Belki bugün sıradan bir haber gibi görünen bu gelişme, yıllar sonra dönüp baktığımızda, “Türkiye’nin dijital dönüşümünde yeni bir sayfa işte o gün açılmıştı” diyeceğimiz bir dönüm noktası olacak.




