Efe Gökçe / efe@businessworldglobal.com

Türkiye bugün itibariyle enerji yoğun üretim yapan ülkeler arasında yer almakta olup, mevcut fosil enerji kaynaklarının kısıtlı olması, üretimde kullanacağı enerjiyi ithal etmesine sebep olmaktadır. İmalat sektörünün gereksinimi olan enerji, Türkiye’nin ödemek zorunda olduğu ithalat faturasını arttırmakta ve bu durum önemli ölçüde döviz kaybı anlamına gelmektedir.

Giderek artan enerji açığının güvenilir bir biçimde karşılanabilmesi hususunda Türkiye’nin fosil kökenli kaynakları yetersiz olmasına rağmen, alternatif enerji kaynakları ve nükleer enerji seçeneği ön plana çıkmaktadır. 1960’lardan günümüze kadar geçen yaklaşık 60 senelik süreçte Türkiye, yerli radyoaktif hammaddeye sahip bir ülke konumunda olmakla birlikte finansal, çevresel, teknolojik ve politik sebeplerden ötürü hedeflediği nükleer enerjiyi hayata geçirememiştir. Alternatif enerji kaynakları yönünden ise, dünya ortalamasının üzerinde bir potansiyeli coğrafyasında bulunduran Türkiye, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeyi amaç edinmelidir.

Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması amacıyla teşvikler sunulmasına rağmen, yeterli seviyelerde değildir. Yatırımcılara sağlanan sübvansiyonlar, vergi iadesi ve vergi muafiyeti gibi cazip teşvikler genişletilmelidir.

Türkiye’de başta rüzgar enerjisi olmak üzere, bazı alternatif enerji kaynaklarından yararlanma konusunda gerekli ekipman ve donanımları yerli teknoloji ile üretilebilme imkanına sahip olduğu halde, dış kaynaklardan ithal etme yoluna gidilmektedir. Bu durum döviz kaybına sebep olduğu gibi yerel teknolojinin ve endüstrinin gelişimini de olumsuz bir şekilde etkilemektedir.

Enerji arzının çeşitlenmesine katkı sağlayan alternatif kaynaklar, aynı zamanda enerji ithalatına olan hayati bağımlılığın büyük ölçüde azalmasında, ülke ekonomisinin petrol gibi stratejik yakıtların uluslararası piyasalarda maruz kaldığı fiyat dalgalanmalarından daha az etkilenmesinde ve politik istikrarsızlıkların sebep olduğu kısıtlamalardan korunmasında önemli rol üstlendikleri için Türkiye açısından büyük bir avantaj ortaya koymaktadırlar.

Dünya enerji sektöründe yeniden yapılanma sürecine girmiş bulunmaktadır. Konvansiyonel kaynakları meydana getiren fosil yakıtlardan alternatif, yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına doğru uzanan değişim trendi, her geçen gün daha popüler hale gelmektedir. Türkiye de, vakit kaybetmeden bu değişim sürecinin bir parçası olma yolunda emin adımlar atmak zorundadır.

Yeni sayımızı keyifle okumanız temennisiyle…