Umut Çelik / umut@businessworldglobal.com
Sürdürülebilirlik ve ESG performansı; uluslararası karbon fiyatlandırma mekanizmaları, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Sınırda Karbon Düzenlemesi başta olmak üzere çeşitli düzenleme ve yaptırımlar yanında yatırım ve finans dünyasında da kredibilite ölçütü haline gelerek iş dünyasının gündeminde her zaman olduğundan daha fazla yer ediyor.
Dünya sıfır karbon bir geleceğe doğru yol alırken, pandemi öncesine göre yüksek emtia fiyatları, metal ve madencilik sektörü firmalarının dönüşümünü hızlandırmaları için uygun bir fırsat sunuyor. Bununla birlikte sektörün önünde aşılması gereken çok sayıda sorun ve zorlu engeller de bulunuyor. KPMG Türkiye yöneticileri, sektörün yaşanan önemli değişimlere sürdürülebilirlik çerçevesinde nasıl tepki verdiğini Business World Global’e değerlendirdi.
“SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEĞE EYLEMLERLE İLERLEMEMİZ GEREK”
KPMG Türkiye Ülke Başkanı Murat Alsan, “KPMG’de sürdürülebilirliği sadece misyon ifadeleriyle tanımlamıyoruz, sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerlerken aynı zamanda cesur taahhütler ve eylemlerle ilerlememiz gerektiğine inanıyoruz. İklim krizinin yıkıcı etkilerinin tüm canlılar ve ekosistemler üzerindeki zararlı etkilerinin farkındayız, müşterilerimizin bu alanda ihtiyaçlarını karşılarken aynı zamanda hizmetlerimizin çevresel etkilerini de takip ediyoruz ve bu alanda azaltma stratejileri geliştiriyoruz” dedi.
Nitekim KPMG Türkiye müşterilerine bu alanda hizmet verirken kendi içerisinde de sürdürülebilirlik çalışmaları yapıyor. Bu kapsamda KPMG Türkiye, ESG Komitesi ile sürdürülebilirlik alanında belirlediği hedeflere ulaşmak ve performansını iyileştirmek amacıyla çalışmalarına şirket birimlerini ve çalışanlarını dahil ederek süreçlerini en etkin ve verimli şekilde yönetiyor. Emisyon azaltımı, yeşil enerji, sürdürülebilir tedarik zinciri, sıfır plastik atık, çeşitlilik, kapsayıcılık ve cinsiyet eşitliği gibi konularda hedeflenen çalışmalar ve ihtiyaca göre güncellenen ajandası ile ESG komitesi, KPMG Etki Planı’nın amaçlarını uygulamayı hedefliyor.
“ŞİRKETLER SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PERFORMANSI RAPORLAMASIYLA KARŞI KARŞIYA KALDI”
KPMG Türkiye Sürdürülebilirlik Danışmanlığı ESG Kıdemli Müdürü Mehtap Özdemir ise daha önce genellikle halka açık organizasyonlar için gönüllülük esasına göre yapılan sürdürülebilirlik performansı beyanının, bugün tedarik zincirinin en alt kademelerine kadar ulaştığını belirterek “Şirketler; yatırımcılar, finansal kuruluşlar, piyasa düzenleyiciler, iş ortakları, müşteriler, mesleki birlikler gibi birçok paydaşının beklentisini karşılamak üzere önemli oranda ilk kez olmak üzere sürdürülebilirlik performansı raporlamasıyla karşı karşıya kaldı. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) ile ilgili uluslararası taahhütler, ulusların eylem planlarına, kanun ve yönetmeliklerine yansırken iç ve dış paydaşlar da finansal, operasyonel, itibari risklerini yönetmek ve değer zincirinde kendilerinden beklenen şeffaflığı sağlayabilmek adına beyan taleplerini artırmaya devam ediyor. Sürdürülebilirlik beyanını yalnızca bu beklentileri karşılamak veya bir zorunluluğu yerine getirmek üzere ele almak günümüzde uygulanabilir ve kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Paydaşlar iyi niyet belirten genel geçer söylemler yerine gerçekçi, veriye dayalı, şeffaf ve hatta üçüncü bir taraf vasıtasıyla doğrulanmış hedefler ve performans verisi talep ediyor” dedi.
KPMG ‘ŞİRKETLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORU’ İÇİN HANGİ YORUMLARDA BULUNDU?
Sürdürülebilirlik raporu şirketlerin yönetim biçimi, değerleri, faaliyetleri, projeleri, yatırımları ve iş yapış biçimleriyle çevresel, sosyal ve ekonominin bütünü içerisindeki tüm etkilerini iyileştirmek üzere hedef ve performanslarını beyan ettikleri bir sorumluluk bildirgesidir.
KPMG Türkiye Sürdürülebilirlik Danışmanlığı ekibi, Business World Global’in ‘Şirketlerin Sürdürülebilirlik Dosyası’ haber dosyası ile ilgili şu yorumlarda bulunuyor;
YEŞİL YIKAMA (GREENWASHİNG) ÖNLEMLERİ SERTLEŞİYOR
Küresel çapta iklim değişikliği risklerini yönetmek üzere verilen sözler ve yaptırımlar, şeffaflıkla ilgili beklentileri de beraberinde getirdi. Avrupa Birliği iklim-nötr kıta olma hedefiyle birlikte, faaliyet gösteren işletmelerin sürdürülebilirlik performansıyla yakından ilgilenirken bu durum adil rekabet koşullarını korumak adına tedarik zinciri boyunca AB sınırları dışına da yansıyor.
AB Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’nın geliştirilmesinden sorumlu Avrupa Mali Raporlama Danışma Grubu (EFRAG) tarafından yürütülen çalışmalarla birlikte Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) doğrultusunda belirli ölçekteki işletmelerden başlanarak çevre, toplum ve ekonominin bütünü içerisindeki etkilerin daha şeffaf ve karşılaştırılabilir biçimde raporlanması zorunlu hale geliyor.
Böylelikle tüketicilerin ürünler ve hizmetlerle ilgili, yatırımcıların ise işletmelerin iklim bağlantılı riskler ve fırsatları yönetim biçimi bakımından daha güvenilir bilgiye sahip olması hedefleniyor. Şirketler ve finansal kuruluşlar için ise hem kendi operasyonları hem de paydaşları yoluyla dolaylı etkilerinin daha fazla farkında olmak ve iyileştirmeye odaklanmak kaçınılmaz olacak.
ÇİFTE ÖNEMLİLİK (DOUBLE MATERIALITY) NEDİR?
Tıpkı muhasebe alanında olduğu gibi, “önemlilik” kavramı sürdürülebilirlik performansı beyanında da en temel ilke olarak yer alıyor. Önemlilik bir organizasyonun sürdürülebilirlik açısından paydaşları tarafından da değerlendirilmesi ve yapılan değerlendirme sonrasında çevresel, sosyal ve yönetişim önceliklerinin belirlenmesi, bu önceliklere bağlı temel performans göstergelerinin oluşturulması, ölçülmesi, hedeflerle takip edilmesi ve beyanda bulunulması gereken konuları ifade ediyor.
Avrupa Birliği Raporlama Standartları’na (ESRS) göre şirketler sürdürülebilirlik önceliklerini çifte önemliliğe göre “finansal” ve “etki” bakımından iki farklı perspektifte ele almalı ve kamuoyuna beyan etmeli.
“Finansal önemlilik” yalnızca riskler değil, fırsatlar bakımından da odaklanılması gereken bir kavram olup “finansal” ve “etki” bakımından önemlilik arz eden unsurlar ise geçişken. Yani bu unsurların birbirini etkileme ve tetikleme olasılığı bulunuyor. Bir şirketin etki bakımından önemliliğine örnek bir vaka olarak şunu verebiliriz: Tedarik zincirinde insan haklarına aykırı bir uygulama olması riski aynı zamanda itibari, operasyonel ve dolayısıyla finansal bir riske işaret eder ve iki açıdan da ele alınmalı.
PEKİ İŞLETMELER TUTARLI, GERÇEKÇİ VE HESAP VERİLEBİLİR ESG BEYANINA NASIL ULAŞABİLİR?
Uzun yıllar iş dünyası için sürdürülebilirlik, büyüme ve kârlılığa engel bir unsur, karşılığı olmayan bir maliyet kalemi olarak tanımlanmaktaydı. Gelinen noktada ise lider konumdaki şirketlerin öncü teknolojiler ve rekabetçi iş modelleri tasarlarken, yeni yatırımlarına yön verirken sürdürülebilirliği merkeze aldıklarını görmekteyiz. Bu ikilem yanılgısı günümüzde de bazı organizasyonlarda karşımıza çıkan bir olgu, ancak hizmet verdiğimiz kurumlarda konunun gün geçtikçe artan bir olgunlukla ele alındığını ve iş modellerine entegre edildiğini görmekteyiz.
KPMG Türkiye Sürdürülebilirlik Danışmanlığı ekibi hizmet verdiği kurumların raporlama sürecini bir iletişim çalışması yerine dönüşüm fırsatı olarak ele almaları yönünde cesaretlendiriyor. Paydaşları tarafından sorgulanan ESG kriterlerini stratejik hedefleri doğrultusunda değer yaratma modellerine entegre etmeleri ve dijitalleştirmeleri konusunda çok farklı alanlardaki uzmanlıklarımız ve uluslararası kaynaklarımızla destekliyor. KPMG Türkiye Sürdürülebilirlik Danışmanlığı ekibine göre bir organizasyonun ESG performansı ile kendi kârlılığı, gelişimi, rekabetçiliği için yaratacağı fayda, sürdürülebilirlik olgunluğuyla, yani kurum kültüründe ve iş yapış biçimlerinde nasıl konumlandırdığı ile doğru orantılı. Ekip kurumların etkilerini ölçmek ve iyileştirmek üzere tüm süreçlerinde kilit performans göstergeleri yoluyla karnelerine yansıyan bir yönetim sistemini benimsemesini bir zorunluluk olarak görmekte. Ekip ayrıca sürdürülebilirlik Yönetim Sistemi’nin olmadığı bir organizasyonda yukarıda bahsedilen Avrupa Birliği Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) gibi gitgide artan güvenilir ve tutarlı beyan olgunluğunu arayan regülasyonlara uyum sağlamak konusunda zorluk yaşanacağını da bekliyor.
Şirketlerin yatırımcılar, düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar, finansal kurumlar, müşteriler, STK ve mesleki örgütler gibi paydaşları ile iletişiminde kuşkusuz verinin güvenilirliği ve şeffaflığı büyük tartışma konusu. Bu noktada veri yönetimi ve dijital dönüşümün önemi devreye giriyor. Güven ve şeffaflığı sağlamak adına verilerin karşılaştırılabilirliği bakımından belirli standartlara uyumlu biçimde belirlenmesi, yapılandırılması ve yönetilmesi bir gereklilik haline geldi.