Umut Çelik / Business World Global Yazı İşleri Müdürü
Bir yanda mühendislik kadar estetiği de DNA’sına işlemiş bir marka… Mercedes-Benz ve İstanbul Modern’in yolları, geçtiğimiz günlerde yapılan anlamlı bir iş birliğiyle kesişti.
Bu buluşma yalnızca bir sponsorluk anlaşması değil; Türkiye’de sanatın sürdürülebilirliği için atılmış sembolik bir adım olarak da okunmalı.
Sanatın sürdürülebilirliği, ekonominin gerçekleriyle buluşuyor
Mercedes-Benz’in, İstanbul Modern’in Altın, Gümüş ve Genç Modern üyelik programlarına sponsor olması, aslında iki farklı dünyanın ortak bir hedefte buluştuğunu gösteriyor: “Sürdürülebilirlik.”
Otomotiv sektörü bu kavramı çevreyle ilişkili bir sorumluluk olarak kullanırken, sanat dünyasında sürdürülebilirlik, üretimin sürekliliği ve kültürel hafızanın korunması anlamına geliyor.
Bu iş birliği tam da bu iki bakışın kesiştiği noktada duruyor.
Mercedes-Benz Otomotiv İcra Kurulu Başkanı Şükrü Bekdikhan, basın toplantısında yaptığı konuşmada bu noktayı çok net ifade etti:
“Sanat, sınırları aşan ve insanları bir araya getiren evrensel bir değer. İstanbul Modern ile kurduğumuz bu iş birliği yalnızca bugünün sanat ortamına değil; geleceğin yaratıcı mirasına da yatırım anlamı taşıyor.”
Bu söz, günümüz dünyasında markaların yalnızca ürün değil, değer üretme çabalarının bir özeti adeta.
Sanata yatırım, kültüre güvence
İstanbul Modern’in üyelik programı, Türkiye’de bir müze tarafından başlatılan ilk sistemli destek modeli olma özelliğini taşıyor.
Bu yapı, bireylerin ve kurumların sanata uzun vadeli bir şekilde katkı sunmasına imkân tanıyor.
Mercedes-Benz’in bu sisteme dahil olması, “lüks” kavramını yalnızca otomobillerle değil, kültürel sorumluluk bilinciyle de tanımlamaya başladığının göstergesi.
Direksiyonu ekonomiye çevirince…
Basın toplantısında gündem sanat olsa da, ekonomi ve otomotiv sektörü de kaçınılmaz biçimde masaya geldi.
Bekdikhan’ın değerlendirmeleri, Türkiye’nin sosyoekonomik yapısındaki dönüşümü açıkça yansıtıyor.
Ona göre, günümüzde parası olan kesim, birikimini korumak için otomobile yatırım yapıyor. Ev sahibi olmanın zorlaştığı bir dönemde, otomobil artık sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda bir yatırım aracı haline geliyor.
Bekdikhan, döviz kurlarındaki artışın enflasyonun altında seyretmesinin, ithal otomobil fiyatlarında nispeten bir avantaj yarattığını belirtti.
Lüks segmentte ilk 10’a girdik
Ayrıca, pazarın üst segmentinde hareketlilik yaşanırken, orta sınıfın alım gücünün mevcut koşullarda otomobil sahibi olmaya yetmediğini vurguladı.
Tüm bu tabloya rağmen Türkiye otomotiv pazarı, Avrupa’daki birçok ülkeyi geride bırakıyor. Bekdikhan’ın ifadesine göre Türkiye pazarı, Avrupa liginde 10’uncu ile 11’inci sıralar arasında yer alıyor.
Bu da, ekonomik sıkıntılara rağmen pazarın dinamik bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor.
Elektrikli araç satışlarındaki artış ise bu dinamikliğin en çarpıcı yansıması.
Türkiye, elektrikli geleceğe yürüyor
Geçtiğimiz dönemde toplam satışlar içinde yalnızca yüzde 3-5’lik bir paya sahip olan elektrikli otomobiller, kısa sürede yüzde 21 seviyelerine ulaştı.
Bu hızlı yükselişte, elektrikli araçlara sağlanan vergi avantajlarının büyük rolü olduğu belirtiliyor.
Mercedes-Benz’in Türkiye’deki satışlarının yüzde 30’unun elektrikli modellerden oluştuğu bilgisi, markanın geleceğe yönelik dönüşümünü de ortaya koyuyor.
İlginç bir karşılaştırma ise Almanya ile Türkiye arasında: Almanya’da elektrikli araçların toplam satış içindeki oranı yalnızca yüzde 18 civarında.
Yani Türkiye, üretici ülke Almanya’dan daha hızlı bir şekilde elektrikli geleceğe yöneliyor.
Elektrikli gelecek, sanatın enerjisiyle buluşuyor
Elektrikli araçların yükselişi, sadece otomotiv dünyasında değil, kültürel alanda da bir dönüşüm sembolü haline geliyor.
Tıpkı İstanbul Modern’in dijitalleşme ve sürdürülebilirlik vizyonu gibi, Mercedes-Benz de “geleceği bugüne getirme” iddiasında.
Bu ortak noktada buluşmaları, aslında iki alanda da yenilik, estetik ve sorumluluk kavramlarının artık birbirinden ayrılamayacağını gösteriyor.
Estetiğin ve ekonominin ortak yolculuğu
Bu iş birliği, sadece bir sponsorluk değil; kültür ile kapitalin nasıl uyum içinde ilerleyebileceğinin bir örneği. Bir yanda sanatın üretim gücü, diğer yanda ekonominin yarattığı değer…
Mercedes-Benz ve İstanbul Modern, bu iki alanın aynı rotada buluşabileceğini gösterdi.
Ve belki de bu hikâyenin en ilham verici yanı, sanatın direksiyonuna oturmuş bir markanın, geleceğe doğru sessiz ama güçlü bir elektrikli yolculuk başlatmış olması.




