Kasım ayı, artık sadece takvimdeki bir ay değil. Türkiye’de e-ticaretin kalbinin en hızlı attığı, markaların vitrinlerini yeniden düzenlediği, tüketicilerin “sepete ekle” butonuna biraz daha sık bastığı bir dönem. Fakat bu yıl, bu hareketliliğin arkasında sadece indirimler değil; bir dönüşüm hikayesi, bir kültürel değişim var.
Bu değişimin merkezinde de Türkiye’nin dijital ekonomisinin öncülerinden biri, Hepsiburada ve markanın CEO’su Nilhan Onal Gökçetekin yer alıyor. Onunla bir araya geldiğimizde, sohbetin tonu hemen belli oldu: Bu sadece bir kampanyadan ibaret değil, planlı, sürdürülebilir ve kültürümüze uygun bir alışveriş döneminin hikayesi.
Bir e-ticaret devriminin 25 yıllık yolculuğu
Nilhan Onal Gökçetekin, sözlerine Türkiye’nin dijitalleşme serüveniyle başlıyor:
“Hepsiburada hikayesi ile birlikte Türkiye’nin dijital ekonomisinin de en güçlü hikayelerinden birini yazdık. 25 yıl önce e-ticaretle tanıştırdığımız Türkiye bugün artık dijital ekonominin içinde aktif rol oynayan bir ülke.”
Bu yolculuğun dönüm noktalarından biri 2016 yılı. Çünkü o yıl, Türkiye ilk kez “Efsane Kasım” ile tanıştı. Gökçetekin, bu dönemin “kara cuma” anlayışından nasıl farklılaştığını şu sözlerle anlatıyor:
“Efsane Kasım’ı kültürümüze uygun hale getirdik. Bizde alışveriş, sabırla, planla, akılla yapılır. Harcamak için değil, ihtiyaçları akıllıca karşılamak için alışveriş yapılır. Biz de tam bunu yaptık.”
Bu yaklaşım, Türkiye’de indirim dönemlerine bakış açısını tamamen değiştirdi. Artık Kasım, sadece “fırsat kovalama” dönemi değil; aynı zamanda tasarruf, planlama ve ekonomik bilinç dönemi.
Rakamların diliyle Efsane Kasım
Hepsiburada’nın bu yıl öncesinde yaptığı araştırma, tüketicilerin alışkanlıklarının nasıl evrildiğini gösteriyor. 18-55 yaş aralığında 2.228 kişiyle yapılan anketin sonucuna göre, tüketicilerin büyük bölümü Kasım ayındaki indirimleri “planlı alışveriş fırsatı” olarak görüyor.
Gökçetekin, bu yaklaşımın arkasındaki stratejiyi şöyle özetliyor:
“Bizim için Efsane Kasım bir indirim yarışından fazlası. Herkesin kazandığı bir model oluşturduk: Tüketici kazansın, üretici kazansın, Türkiye kazansın.”
Bu yılki hedefler de iddialı. 4 milyon kupon, 50 milyondan fazla ürün, 600 milyondan fazla ziyaret ve hane bütçelerine yansıyacak 10 milyar TL’lik tasarruf beklentisi.
Ancak belki de en dikkat çekici olan, bu rakamların arkasındaki insan hikayeleri. Hepsiburada’nın 5.500 kuryesi, 6.500 araçlık filosu, 100 bini aşkın iş ortağı, 280 milyon ürün çeşidi ve 30’dan fazla kategorisiyle Türkiye’nin dört bir yanında dev bir ekosistemi harekete geçiriyor.
“KOBİ’ler için bir nefes alanı oluşturduk”
Sohbetin belki de en çarpıcı kısmı, KOBİ’lerin ekonomideki rolü üzerineydi. Gökçetekin, e-ticaretin artık KOBİ’ler için bir “hayatta kalma alanı” haline geldiğini söylüyor:
“Türkiye’de şu anda nakite erişmek e-ticaret dışında çok mümkün değil. Ticari kredilerin kısıtlandığı bir dönemde, para dönüş hızının 120 gün olduğu bir ülkede biz KOBİ’lere bir ayda ödeme yapıyoruz. Bu çok kritik.”
Gerçekten de bu tablo, e-ticaretin sadece bir satış kanalı değil; bir ekonomik yaşam hattı olduğunu kanıtlıyor. Özellikle Anadolu’daki küçük üreticiler, kadın girişimciler, kooperatifler ve yerel markalar için Hepsiburada’nın oluşturduğu ekosistem, dijital ekonominin görünmeyen kahramanlarını sahneye taşıyor.
“Ekosistemimizin kalbinde KOBİ’ler, kadın girişimciler ve yerel üreticiler var. Onlar, Türkiye’nin dört bir yanında büyüyen dijital ekonominin gerçek kahramanları.”
Tüketici bilinci: “Daha ucuzunu bulursan farkı iade”
Gökçetekin, tüketicinin güvenini korumanın en az rekabet kadar önemli olduğunu vurguluyor. Bu nedenle Hepsiburada, “Peşin Fiyatına 10 Taksit” gibi ödeme kolaylıklarının yanı sıra “Daha Ucuzunu Bulursan Farkı İade” uygulamasıyla da tüketici lehine bir güven mekanizması kurmuş durumda.
Bu yaklaşım, Türkiye’de e-ticarette nadir görülen bir model. Çünkü burada mesele sadece satış değil, güven ve sadakat oluşturmak. Gökçetekin’in ifadesiyle:
“Biz sadece fiyat indirimi yapmıyoruz, alım gücünü destekliyoruz.”
Çinli e-ticaret siteleri: “Ucuz değil, tehlikeli”
Sohbetin sonuna doğru, son dönemde sıkça tartışılan Çinli e-ticaret siteleri gündeme geliyor. Gökçetekin bu konuda oldukça açık:
“Başta Temu olmak üzere Çinli sitelerle ilgili alınan tedbirler yeterli değil. Halk sağlığı ciddi tehdit altında. Geçen ay 180 ürün test edildi, hepsinde kanserojen madde tespit edildi. Yasaklar getirildi ama bu konuda çok daha fazla hassasiyet gerekiyor. Bu ürünler ucuz değil, tehlikeli.”
Bu ifadeler, sadece bir rekabet sorunu değil; tüketici güvenliği ve ekonomi politikası açısından da önemli bir uyarı niteliğinde. Türkiye’nin yerli markalarının sürdürülebilir büyümesi için adil bir oyun alanına ihtiyaç olduğu açık.
10 yılın özeti: Bir indirim döneminden öte bir kültür
Efsane Kasım, başladığı ilk günden bu yana dönüşümünü tamamladı. Artık bu dönem, “alışveriş çılgınlığı” değil, tasarrufun, planlı tüketimin ve dijital dönüşümün adı.
Nilhan Onal Gökçetekin’in ifadesiyle:
“Efsane Kasım artık sadece bir indirim dönemi değil; ihtiyaçların giderildiği, planlı bir finansal stratejinin uygulandığı bir alışveriş dönemi. Türk kültürüne uygun planlı alışveriş dönemine dönüştü.”
Bu sözler, aslında Türkiye’nin e-ticaret hikayesinin de özeti. Çünkü Hepsiburada’nın yolculuğu sadece dijital ticaretin değil, dijital ekonominin yerelleşmesinin hikayesi.
Herkesin kazandığı Kasım ayı
Türkiye, artık e-ticaretin sadece tüketici tarafında değil, üretici tarafında da güçlü bir aktör haline geliyor. Efsane Kasım’ın 10. yılı, bu dönüşümün sembolü gibi.
Hepsiburada, bu dönemi bir “fırsatlar haftası” olmaktan çıkarıp bir ekonomik bilinç hareketine dönüştürdü.
Kısacası, Efsane Kasım artık sadece alışverişin değil, Türkiye’nin kazandığı bir dönem.




