Umut Çelik / Business World Global Yazı İşleri Müdürü
Günümüzde savunma sanayii, teknoloji ve yapay zeka gibi alanlara verilen destekler haklı olarak gündemde. Ancak her sektörün aynı yüksek teknolojiye yönelmesi mümkün değil.
Ülkemizde milyonlarca insanın geçim kaynağı olan emek yoğun sektörler, çoğu zaman göz ardı ediliyor. İşte bunlardan biri de ayakkabı yan sanayisi…
Keyifli bir akşam yemeğinde buluştuğum AYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sait Salıcı ile sektöre yönelik değişimi, zorlukları ve fırsatları konuştuk.
Bir ayakkabı, en az 39 farklı parçadan oluşuyor. Tabanından bağcığına, iç astarından yapıştırıcısına kadar her detay ayrı bir üretim sürecinin ürünü. Ancak böylesine emek yoğun bir sektörde bir ayakkabının maliyetinin bir lahmacun fiyatına denk düşmesi, sektörün yaşadığı ekonomik sıkıntıların adeta bir özeti.
Yan sanayi olmadan ana sanayi olmaz
Ayakkabı Yan Sanayicileri Derneği (AYSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Sait Salıcı, ayakkabı sektörünün sürdürülebilir büyümesinde yan sanayinin hayati önem taşıdığını vurguluyor. Salıcı’ya göre, yan sanayi, ana sektörü destekleyen, ona yenilik ve kalite kazandıran bir yapı. Ancak çoğu zaman geri planda kaldığı için yeterince desteklenmiyor. “Sadece ‘OSB yaptım, gidin üretin’ anlayışı, sektörleri ayakta tutmak için yeterli değil. Devlet desteği, üreticinin iş süreçlerini kolaylaştırmalı, markalaşma ve inovasyonu teşvik etmelidir” diyor.
Üretimden markalaşmaya uzanan yol
Ayakkabı sektöründe sadece üretim yapmak yetmiyor; markalaşmak da şart. Bugün dünya devi markaların çoğu kendi üretimlerini bile yapmıyor. Örneğin, Adidas ve Nike gibi devler, tasarımlarını geliştirip üretimi farklı ülkelere yaptırıyor. Türkiye’nin ayakkabı sanayisinde yetenek ve kapasitesi olmasına rağmen, dünya çapında bir markasının olmaması düşündürücü.
Sait Salıcı, sektörde kurumsallaşmanın ve markalaşmanın eksikliğinin en büyük sorunlardan biri olduğunu belirtiyor: “Üreticiler her sürecin başında olmak istiyor ancak artık bu mümkün değil. Uzmanlaşmaya gidilmeli, tasarım, üretim ve satış süreçleri birbirinden ayrılmalı. Kurumsallaşmanın, işlerin patronların elinden çıkması anlamına gelmediği, aksine daha verimli ve sürdürülebilir bir yapı sunduğu unutulmamalıdır.”
Tüketici tercihleri ve değişen trendler
Dünya genelinde deri ayakkabılar yerini spor ayakkabılara bırakıyor. Bugün, küresel ayakkabı pazarında spor ayakkabıların payı %70’e ulaşmış durumda. İnsanlar artık rahatlığı ön planda tutuyor, takım elbiseler bile spor ayakkabılarla kombinleniyor. Bu trend, Türkiye’nin üretim stratejisini de gözden geçirmesi gerektiğini gösteriyor. Spor ayakkabı üretiminde katma değeri yüksek ürünlere yönelmek, yerli markaların rekabet gücünü artıracak.
Sait Salıcı, bu değişime ayak uydurmanın zorunluluk olduğunu belirtiyor: “Sektör, inovasyona ve trendlere uyum sağlamak zorunda. Artık sadece deri ayakkabı üretmek yeterli değil. İnsanlar rahatlık arıyor, biz de bu talebe cevap verebilmeliyiz. Eğer markalaşamaz ve inovasyonu yakalayamazsak, fason üretimde sıkışıp kalırız.”
Potansiyelimizin çok gerisindeyiz
Salıcı, Türkiye’nin potansiyelini yeterince kullanamadığını söylüyor: “Ülke olarak büyük bir üretim kapasitemiz var ama bunu küresel ölçekte değerlendiremiyoruz. Eğer kümelenmeyi başarabilir, markalaşmayı artırabilir ve devlet desteğini etkin kullanabilirsek, dünya pazarında çok daha iyi bir yere geliriz.”
Türkiye, coğrafi konumu sayesinde büyük bir avantaja sahip. 3-4 saatlik uçuş mesafesinde, toplam ticaret hacmi 60 milyar doları bulan ülkeler var. Ancak ayakkabı ihracatımız 1,5 milyar dolarla bu potansiyelin çok gerisinde. Üretimdeki maliyet artışları, iş gücü sıkıntıları ve markalaşamama gibi problemler aşılabilirse, sektör dünya çapında çok daha güçlü bir konuma gelebilir.
Sektörün geleceği için yenilikçi adımlara ihtiyaç var. Kümeleşme, markalaşma, tasarım ofisleri ve devlet destekleriyle ayakkabı sanayisi hak ettiği yere ulaşabilir. Çünkü unutmayalım: Yan sanayi olmadan ana sanayi olmaz, emek olmadan üretim olmaz, üretim olmadan da kalkınma olmaz!




