Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Ratings tarafından düzenlenen “Global Katastrofik Riskler” başlıklı webinarda aralarında Türkiye’nin de olduğu Ortadoğu bölgesindeki doğal afet riskleri ve sigortacılıkla ilgili konular ele alındı.
Webinar’da Türkiye’yi temsilen Howden Türkiye Bölge CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Atınç Yılmaz’ın yanı sıra Moody’s Ratings Başkan Yardımcıları Brandan Holmes ve Mohammed Ali Londe ve Moody’s Ratings Yardımcı Direktörü Maren Scheidhauer yer aldı.
“TÜRKİYE, BÖLGESİNİN EN DİNAMİK PAZARI”
Atınç Yılmaz, konuşmasında Türkiye’nin dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olduğunu vurgulayarak, “Türkiye, Körfez ülkeleriyle kıyaslandığında da üretim kapasitesi, çeşitliliği ve dinamizmiyle bölgesinin en büyük ekonomilerinden biri. Petrol veya doğal kaynaklara dayalı bir yapıdan ziyade, turizm, imalat, enerji ve tarım gibi birçok alanda üretim yapan, kendi gücüyle büyüyen bir ekonomiden söz ediyoruz.” dedi.
Yılmaz, son 15 yılda Orta Doğu pazarlarında edindiği deneyimden hareketle, Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte bölgenin yüzde 80–85’ini oluşturan üç büyük sigorta pazarı arasında yer aldığını, ancak en hızlı büyüyen ve en hızlı adapte olan pazarın Türkiye olduğunu ifade etti.
Türkiye sigorta pazarının 2021’de 13 milyar dolar iken 2024 itibarıyla 25 milyar dolara ulaştığını ve bu yıl sonu itibarıyla da 30 milyar dolar seviyesini görmesinin beklendiğini kaydeden Yılmaz, son üç yılda kendini ikiye katlayan başka bir pazar olmadığını vurguladı.
Yılmaz, 2023 yılında yaşanan Hatay merkezli büyük depremlerin sigorta piyasasında çok önemli etkilerinin olduğunu belirterek, “2022–2023 döneminde küresel reasürans kapasitesi zaten oldukça sıkışmıştı. Şirketler, Türkiye gibi yüksek riskli pazarlara daha temkinli yaklaşmaya başladı. Sigorta şirketlerinin teminat noktalarını yukarı çektiğini, daha katı koşullar getirdiğini ve fiyatların ciddi oranda arttığını gördük. 2024 yılı bu nedenle Türk sigorta pazarı açısından son derece zorlu geçti. Fiyat kadar önemli bir diğer konu da kapasite bulmaktı. Büyük ölçekli sanayi işletmeleri için uygun teminatı, doğru reytinge sahip sigortacılardan bulmak hiç kolay olmadı.” dedi.
Depremlerde oluşan 105 milyar dolarlık ekonomik kaybın yalnızca 5 milyar dolarının sigorta kapsamında karşılanabildiğine dikkat çeken Yılmaz, “Bu, toplam zararın yaklaşık yüzde 5’ine denk geliyor. Bu oran, Türkiye’de sigorta penetrasyonunun hâlâ yeterli seviyede olmadığını açıkça gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
“2026’YA DOĞRU DAHA DENGELİ BİR DÖNEM BİZİ BEKLİYOR”
2023 sonrası dönemde ise ilginç bir gelişme yaşandığını vurgulayan Yılmaz, şunları söyledi:
“Türkiye’de uzun yıllardır güçlü bir varlığa sahip olan Avrupalı ve Londra merkezli reasürörler risk iştahını azaltırken, Orta Doğu ve Asya merkezli reasürans şirketleri Türkiye pazarında daha aktif hale geldi. Yani reasürans kaynaklarında bir çeşitlenme yaşandı. 2026’ya doğru baktığımızda ise tablo biraz daha olumlu. Küresel piyasalarda faiz oranlarının düşmesi, reasürörlerin finansal sonuçlarının iyileşmesiyle birlikte kapasite yeniden artmaya başladı. Reasürans merkezlerinde yaptığımız görüşmelerde de benzer bir iyimser hava hâkim. Bu durum, özellikle doğal afet sigortalarında fiyatların 2023’e kıyasla daha makul seviyelere inmesini sağladı. 2026 yılına kadar büyük bir felaket yaşanmadığı takdirde, sigorta pazarında daha sürdürülebilir bir dönem bizi bekliyor. Özellikle risk yönetimi, kayıp önleme ve doğru sigorta yapılandırması yapan firmalar bu dönemin avantajlarını daha fazla hissedecektir. Sonuç olarak, son iki–üç yıldır sigorta piyasası zorlu bir süreçten geçti. Ancak bugün itibarıyla hem küresel hem yerel ölçekte temkinli bir toparlanma sürecine girildiğini söyleyebiliriz. Fiyatlar hâlâ yüksek olsa da, artık kontrollü bir yumuşama dönemindeyiz.”
“SİGORTA, TÜRKİYE EKONOMİSİNİN DAYANIKLILIĞINI ARTIRAN EN ÖNEMLİ ARAÇ”
Konuşmasının sonunda Türkiye’nin sigortacılıkta güçlü bir potansiyele sahip olduğunu belirten Atınç Yılmaz, şu mesajı verdi:
“Türkiye, deprem gerçeğiyle yaşayan bir ülke. Bu nedenle sigorta, yalnızca finansal bir güvence değil; ekonomik sürdürülebilirlik için stratejik bir zorunluluk. Sektör olarak riskleri iyi analiz etmeli, doğru modellemelerle ülkemizin direnç kapasitesini artırmalıyız.”



