İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin mart ayı olağan toplantısı, “Küresel ve Bölgesel Gelişmelerin Işığında İhracatımızın Önündeki Risk ve Fırsatlar” ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıya İhracatı Geliştirme A.Ş. Genel Müdürü Kasım Akdeniz konuk olarak katılarak gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, dünya çapında bir süredir ABD ve Avrupa odaklı finansal stres yaşandığına dikkat çekerek “ABD ve Avrupa’da toplam 4 bankanın yaşadığı likidite krizleri ve buna karşı kamu otoritelerinin devreye girerek aldığı önlemler dünyada yankı uyandırdı. Banka iflasları, 2008 krizinden sonra artan finansal regülasyonlara rağmen, risk yönetimi konusunda devam eden zaaflara işaret etti. Yaşanan şok karşısında kamu otoriteleri adeta “panik butonu”na basarak mevduatlara güvence verdi. Bir yandan da yüksek seyreden enflasyona karşı Avrupa ve İngiltere merkez bankaları 50’şer baz puan, Fed ise 25 baz puan ile faiz artışlarını sürdürdü. Bankacılık sistemindeki çalkantının takip edileceği ve gerekli önlemlerin alınacağı mesajı verilse dahi ABD ve Avrupa’da fiyat istikrarı önceliğinin şimdilik korunduğunu görüyoruz. Burada temel sorun, uzun yıllar düşük faize alışık ABD ve Avrupa bankacılık sisteminin, faizler kısa sürede yüzde 4,5-5 bandına gelince zorlanıyor olmasıdır. Faizlerin düşük olduğu dönemde ellerinde düşük faizli tahviller bulunduran bankalar, bu dönemde faizlerin yükselmesiyle kayıplar yaşıyor. Yeri gelmişken ülkemizde de ileride benzer bir durumun yaşanmaması için dikkatli olmamız gerekiyor” dedi.
Dünyada “kayıp 10 yıl” başlıyor
Gelinen noktada kayda değer bir diğer önemli hususun enflasyona karşı mücadele ile faiz artışlarına bağlı finansal istikrar riskleri arasında bir ikilemin yaşanması olduğunu vurgulayan Bahçıvan “Bu ikilem eşliğinde dünya ekonomisinin giderek daha borçlu ve kırılgan bir hale geldiğini görüyoruz. Dahası, bugün parasal sıkılaşmanın yeni finansal çalkantılara yol açabileceğine yönelik endişeler, kısa vadede pek ortadan kalkmayacakmış gibi gözüküyor. Nitekim, Dünya Bankası, küresel ekonomik büyümenin 2030’a kadar yılda yüzde 2,2 ile son 30 yılın en düşük seviyesine düşeceği uyarısında bulunarak, bu durumun dünya ekonomisi için “kayıp bir 10 yıl”ı başlatacağını belirtti.
Fiyatlardaki doğal üst sınır KOBİ’leri zorluyor
Dünya genelinde “iktisadi milliyetçiliğin” yükseldiği bir sürece tanıklık ettiğimizi belirten Bahçıvan “Küresel pazarın daha parçalı ve ticari ilişkilerin de çok daha karmaşık hale geldiği bir süreçte, Türkiye nasıl bir yol haritası izleyecek? Son dönemde ülkemiz açısından riskler fırsatlara göre biraz daha ağır basıyor. Küresel büyüme, yavaşlama eğilimine girdi. Ukrayna savaşıyla artan belirsizlikler, gıda ve enerjideki fiyat şokları Avrupa’da üretim maliyetlerini artırdı, tüketicilerin alım gücüne ve ekonomik güvene zarar verdi. Çekirdek enflasyonda katılık sinyalleri dikkat çekiyor. 2023’te büyümenin geçen yıla göre yavaş olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Son aylarda Çin’deki yeniden açılma ve tedarik sorunlarındaki hafiflemenin de etkisiyle küresel nakliye fiyatları geri çekildi ve bu Türkiye’nin yakın pazarlardaki göreli navlun avantajını zayıflattı. Yine dolar/TL kurunun yatay seyrine rağmen enflasyonun yüksek kalması ve bunun Türk lirasında yol açtığı reel değerlenme, dış rekabette önemli bir zorluk haline geldi. Özellikle enerji ve emek-yoğun sektörlerde artan maliyetlere rağmen uluslararası rekabetin fiyatlara çektiği doğal üst sınır, sanayicilerimizi kârdan fedakarlık yapmaya zorluyor. Bu zorluk, KOBİ’ler için çok daha ciddi boyutlarda. Tüm bunların yanı sıra, iç talebin güçlü seyri ve TL’deki reel değerlenme son aylarda ithalatı körüklüyor. Bu da cari açığın artmasına katkıda bulunuyor” dedi.
Ürün ve ülke sayısındaki çeşitlilik avantaj
İhracatçı sanayiciler için acil bir diğer gündemin AB’nin Sınırda Karbon Vergisi düzenlemesi olduğunu söyleyen Bahçıvan, şöyle konuştu: “Zaman giderek daralıyor. Türkiye’nin son yıllarda ihracatta yakaladığı en önemli avantajlardan biri de hem ürün hem de ülke sayısı yönünden ulaşılan çeşitlilik. Bu avantaj son yıllarda küresel yavaşlama dönemlerinin ekonomik hasarını minimuma indirmek bakımından adeta bir sigorta işlevi görüyor. Yeni pazarlara erişimde sağladığımız başarıyı, bu pazarlarda payımızı artırarak ve daha kalıcı hale gelerek pekiştirmeliyiz. Bu doğrultuda Ticaret Bakanlığımızın geçtiğimiz yıl açıkladığı ve toplam 18 ülkeye olan ihracatımızı artırmaya yönelik “Uzak Ülkeler Stratejisi” önemli.”
İSO Yaşam Kenti Antakya ilçe merkezinde
Hatay’ın Antakya ilçe merkezinde kurulmakta olan İSO Yaşam Kenti’ndeki çalışmaların son durumu hakkında da bilgi veren İSO Başkanı Bahçıvan, altyapı çalışmalarının devam ettiğini, bölgeye konteyner üretim ve sevkiyatının da hız kesmeden sürdüğünü söyledi. Bahçıvan “Projemizde bugün itibarıyla 300’ün üzerinde konteynerin bölgeye ulaştığını ve yerleştirildiğini, böylece projemizin üçte birini tamamlamış olduğumuzu memnuniyetle paylaşmak istiyorum. Altyapı çalışmalarını, konteyner üretim ve sevkiyatını planladığımız gibi sürdürerek İSO Yaşam Kentini mayıs ayının başında depremden zarar gören vatandaşlarımızın hizmete sunmayı hedefliyoruz” dedi.
İhracat kredilerinin payı artmalı
İhracatı Geliştirme A.Ş. Genel Müdürü Kasım Akdeniz de “Sürdürülebilir kalkınmada iki önemli kavram var, ihracat ve KOBİ’ler. Biz de toplam krediler içinde ihracat kredilerinin payını artırmak ve ihracat kredileri içinde de ihracatçı KOBİ’lerin payını artırmaya odaklıyız. Dünyadaki ekonomi modellerinin en temel amacı ülkenin refahını artırmaktır. Bu da daha fazla üretim, istihdam ve sürdürülebilir kalkınmadan geçiyor. Bu da yeni yatırımlar ve kapasite artışlarıyla mümkün. Türkiye özelinde bunun finansmanı çok önemli. Ama genel olarak finansman yetersizliği yaşanıyor. Bu sonuç İSO Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu bilançolarından da görülebiliyor. Şirketlerimizin kaynaklarının sadece yüzde 30’u özkaynak, yüzde 70 oranında yabancı kaynağa ihtiyaç duyuyoruz. Kredi değil kefalet veren bir kurum olan İGE olarak bankacılık sektörünün fonlarını daha fazla ihracat faaliyetlerine kullandırmalarını sağlamak üzere kurulduk. Bu da bankacılık sektörünün kendi içindeki motivasyonlarını kullanmaktan geçiyor” dedi.